Çok uzaklardan gelen kesintili bib
sesleri çınlıyor kulağımda. Ayağa kalkmak istiyorum, başaramıyorum. Bir deneme
daha… ve yine yüzüstü yerdeyim. Ne olduğunu hatırlamıyorum. Neden yerdeyim
bilmiyorum. Hissettiğim sadece yoğun bir ağrı başımda ve çınlayan bib sesleri
kulağımda. Ölümün sesi miydi bu? Beni mi çağırıyordu? Ama çağrısına yetişemiyorum,
çünkü ölecek kadar bile güç yok ruhumda. Boylu boyunca serilmişim yerde. Kar
yağıyor. Yüzüm kara bulanmış. Artık soğuğu hissetmiyorum, artık üşümüyorum.
Gecenin bir vakti ve bir bib sesi kulağımda; kesintili, ötüp duruyor. En son
hatırladığım bir siluet sadece aklımda ve ince bir ses uzaklarda; Biliyordum!
Evet biliyordum… Ama neyi? Cevabını öğrenmek isterdim. Tekrar bir deneme daha…
ve yine yüzükoyun yerdeyim. Soğuktan donmuş olan şeyimi hissetmiyorum, kim
bilir kaç saattir üzerinde yatıyorum. Uyuşmuş, ama acı yok. Çişim geliyor.
Tutmak istiyorum, tutuyorum. Ama bırakıyorum sonra. Bir sıcaklık hissediyorum
vücudumda. Sıvı bedenimde yayılıyor. Soğuktan donmuş burnum artık koku almadığı
için şanslıyım. Peki ya ellerim, onlar ne durumda? Parmaklarımı oynatmaya
çalışıyorum güç bela. Soğuktan katılaşmışlar. Kim bilir kaç saattir buradayım
tahmin bile edemiyorum. Kulağım bib sesine gidiyor tekrar. Geldiği yönü kestirmeye
çalışıyorum. Kafamı kaldırıp bakmak istiyorum, boynum tutulmuş. Canım acıyor
bir anda. Ve yine serilmiş yerdeyim. Bir ışık süzmesi çarpıyor gözüme. Bir ev.
Bir pencere. İnsanlar görüyorum evin içinde. Bedenleri hareket halinde. Bir
yemek masası var. Etrafında toplanmışlar. Saati tahmin ediyorum, akşam yedi.
Akşam yemeği saati. Demek ki hava aydınlıktı buraya geldiğimde, diye çıkarım
yapıyorum. Neden kimse yardım etmedi peki? Kimse görmedi mi acaba beni. Ama karlar
içinde yatan koca bir bedeni kim fark etmez ki?
Ya da hiç biri. Rüyadayım belki de.
Sıcacık yatağımda yüzükoyun serilmiş uyuyorum öylece. Yorgan üzerimden düşmüş.
Terlemişim. Susadığımı hissediyorum sadece. Kocam her zaman bir bardak su
bulundurur yatağın yanındaki komodinde, olurda uyanıp susarsam diye. Kocam mı?
Ama benim hiç kocam olmadı ki… ben hiç evlenmedim ki… ben… Bu da bir rüya mı
yoksa yine. Ama bu ses… Uyandın mı canım…? Öylesine yumuşak ve samimi. Cevap
vermek istiyorum ama mecal kalmamış dilimde. Kadın mıydım ben yoksa, belki de
erkek. Rüya mı bunların hepsi, belki de gerçek. Ama zaten ne fark eder ki… Kulağımda
bir bib sesi ötüp duruyor sadece; vaktin daralıyor der gibi…
Bir aralık gözlerimi açar gibi oluyorum,
silik bir görüntü kalmış hatırımda; Annem. Bana bakıp gülümsüyor, tam karşımda
oturuyor. Onu sevdiğimi söylüyorum, beni duymuyor. Tekrar ediyorum ama nafile.
Sadece oturmuş beni izliyor. Daha yüksek sesle söylüyorum, SENİ SEVİYORUM ANNE!
Ama o yine tepkisiz kalıyor. Bana bakmış, gülümsüyor.
Bu silik görüntüyü hatırlarken neredeyim
ben, bu gelen bib sesleri ne anlam ifade ediyor. Belki de hayatın kendisi bu.
Beni ellerinin arasına almış oradan oraya savuruyor. Hırpalıyor, bağırıyor,
kızıyor… Benimle bir top gibi oynuyor elinde; parçalarım dökülüyor, dağılıyorum
her çevirmede. Toplamaya çalışıyorum düşenleri ve arada yakalayabildiklerime
“anı” diyorum; hatırlaya bildiklerime,
hayatın hatırlamama izin verdiklerine. Ama düşen parçaları yerine takamıyorum,
anı olarak kalıyorlar sadece, tamamıyla bana ait olmuyorlar hiçbir zaman.
Birçoğunu da unutuyorum zamanla. Geriye sadece izleri kalıyor.
Vaktim gelince bir yere bırakıyor hayat beni.
Uçsuz bucaksız bir yere; insanlar yok, hayvanlar yok, sesler yok… Fakat sadece
bir bib sesi kulağımda, kesintili bir şekilde ötüp duruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder