20 Aralık 2016 Salı

Ölümün sesi miydi bu?


Çok uzaklardan gelen kesintili bib sesleri çınlıyor kulağımda. Ayağa kalkmak istiyorum, başaramıyorum. Bir deneme daha… ve yine yüzüstü yerdeyim. Ne olduğunu hatırlamıyorum. Neden yerdeyim bilmiyorum. Hissettiğim sadece yoğun bir ağrı başımda ve çınlayan bib sesleri kulağımda. Ölümün sesi miydi bu? Beni mi çağırıyordu? Ama çağrısına yetişemiyorum, çünkü ölecek kadar bile güç yok ruhumda. Boylu boyunca serilmişim yerde. Kar yağıyor. Yüzüm kara bulanmış. Artık soğuğu hissetmiyorum, artık üşümüyorum. Gecenin bir vakti ve bir bib sesi kulağımda; kesintili, ötüp duruyor. En son hatırladığım bir siluet sadece aklımda ve ince bir ses uzaklarda; Biliyordum! Evet biliyordum… Ama neyi? Cevabını öğrenmek isterdim. Tekrar bir deneme daha… ve yine yüzükoyun yerdeyim. Soğuktan donmuş olan şeyimi hissetmiyorum, kim bilir kaç saattir üzerinde yatıyorum. Uyuşmuş, ama acı yok. Çişim geliyor. Tutmak istiyorum, tutuyorum. Ama bırakıyorum sonra. Bir sıcaklık hissediyorum vücudumda. Sıvı bedenimde yayılıyor. Soğuktan donmuş burnum artık koku almadığı için şanslıyım. Peki ya ellerim, onlar ne durumda? Parmaklarımı oynatmaya çalışıyorum güç bela. Soğuktan katılaşmışlar. Kim bilir kaç saattir buradayım tahmin bile edemiyorum. Kulağım bib sesine gidiyor tekrar. Geldiği yönü kestirmeye çalışıyorum. Kafamı kaldırıp bakmak istiyorum, boynum tutulmuş. Canım acıyor bir anda. Ve yine serilmiş yerdeyim. Bir ışık süzmesi çarpıyor gözüme. Bir ev. Bir pencere. İnsanlar görüyorum evin içinde. Bedenleri hareket halinde. Bir yemek masası var. Etrafında toplanmışlar. Saati tahmin ediyorum, akşam yedi. Akşam yemeği saati. Demek ki hava aydınlıktı buraya geldiğimde, diye çıkarım yapıyorum. Neden kimse yardım etmedi peki? Kimse görmedi mi acaba beni. Ama karlar içinde yatan koca bir bedeni kim fark etmez ki?

Ya da hiç biri. Rüyadayım belki de. Sıcacık yatağımda yüzükoyun serilmiş uyuyorum öylece. Yorgan üzerimden düşmüş. Terlemişim. Susadığımı hissediyorum sadece. Kocam her zaman bir bardak su bulundurur yatağın yanındaki komodinde, olurda uyanıp susarsam diye. Kocam mı? Ama benim hiç kocam olmadı ki… ben hiç evlenmedim ki… ben… Bu da bir rüya mı yoksa yine. Ama bu ses… Uyandın mı canım…? Öylesine yumuşak ve samimi. Cevap vermek istiyorum ama mecal kalmamış dilimde. Kadın mıydım ben yoksa, belki de erkek. Rüya mı bunların hepsi, belki de gerçek. Ama zaten ne fark eder ki… Kulağımda bir bib sesi ötüp duruyor sadece; vaktin daralıyor der gibi…

Bir aralık gözlerimi açar gibi oluyorum, silik bir görüntü kalmış hatırımda; Annem. Bana bakıp gülümsüyor, tam karşımda oturuyor. Onu sevdiğimi söylüyorum, beni duymuyor. Tekrar ediyorum ama nafile. Sadece oturmuş beni izliyor. Daha yüksek sesle söylüyorum, SENİ SEVİYORUM ANNE! Ama o yine tepkisiz kalıyor. Bana bakmış, gülümsüyor.   

Bu silik görüntüyü hatırlarken neredeyim ben, bu gelen bib sesleri ne anlam ifade ediyor. Belki de hayatın kendisi bu. Beni ellerinin arasına almış oradan oraya savuruyor. Hırpalıyor, bağırıyor, kızıyor… Benimle bir top gibi oynuyor elinde; parçalarım dökülüyor, dağılıyorum her çevirmede. Toplamaya çalışıyorum düşenleri ve arada yakalayabildiklerime “anı” diyorum;  hatırlaya bildiklerime, hayatın hatırlamama izin verdiklerine. Ama düşen parçaları yerine takamıyorum, anı olarak kalıyorlar sadece, tamamıyla bana ait olmuyorlar hiçbir zaman. Birçoğunu da unutuyorum zamanla. Geriye sadece izleri kalıyor.


 Vaktim gelince bir yere bırakıyor hayat beni. Uçsuz bucaksız bir yere; insanlar yok, hayvanlar yok, sesler yok… Fakat sadece bir bib sesi kulağımda, kesintili bir şekilde ötüp duruyor.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder