9 Ocak 2016 Cumartesi

Hey Gidi Dost !



          “Bazen bir dosttur insana gereken, dertlerini, sırlarını açabileceği, kendini onun serin sularına bırakıp onda huzuru bulabileceği bir dost.”



          Karanlık yavaş yavaş hakim oluyordu şehre. Bir huzursuzluktur tutturmuştu içini. Ve Karanlığın çöküşüyle her şey karardı; aklı, kalbi, duyguları... Aniden ayağa kalktı ve kala kaldı öylece, ne yapacağını bilemedi, duvara toslamış gibi hissediyordu. Her şeyi tekrar yaşamaktan, bunca zamandır kurtulmaya çalıştığı problemlere yeniden bulaşmaktan korkuyordu.Karanlık pencereden, kararmış gökyüzüne baktı. Ansızın tüm hissiyatını kaplayan bu düşüncelerden kurtulmak istedi ve masada duran telefonu kaptı hemen. Titreyen elleriyle, aklına gelen ilk ismi aramaya başladı rehberden, yani Dost'u. Aradığı ismi bulunca duraksadı, ne söyleyeceğini bilemedi.Fakat çok şey söylemesine de gerek yoktu aslında, Dost değil miydi zaten, o her halden anlardı. Daha fazla düşünmedi ve bastı arama tuşuna. Telefon açıldı:''Alo?'' Sesi normalden kısık çıkmıştı. Dost: ''Alo, buyurun?'' dedi. ''Alo, benim. Biliyorum saat çok geç oldu ama, müsaitsen eğer...'' Cümlesini tamamlayamadı önce ve sonra kısık bir sesle devam etti ''Yani şey, müsaitsen eğer yanına gelmek istiyorum.'' Heyecanlanmıştı, derin bir nefes aldı. ''Tabii olur! Gel.'' Dostun güven veren sesibiraz da olsa rahatlamıştı içini. Fakat aldığı nefesi bırakamadı bir türlü, ağlamak istiyordu; ağlamak, bağırmak, çığlık atmak... Cevap vermeyince, karşı taraf yineledi konuşmasını ''Bir sıkıntı yoktur umarım?''  Evet, bir sıkıntı yoktu zaten, sıkıntı birden fazlaydı. ''Gerçekten çok özür dilerim, saatin çok geç olduğunu biliyorum ama biraz konuşsak olur mu?'' diye yanıtladı, içinde tuttuğu nefesini  geri  vererek.

            Apar topar değiştirdi üzerini. Çantasını da aldı ve çıktı. Hızla indi merdivenleri. Sokağa çıkınca koşmaya başladı birden, kaçmak istiyordu her şeyden, her gün geçtiği bu caddeden, tıpkı şu anki hava gibi buz gibi insanlardan, seslerden ve nefsinden... Gelen ilk otobüse attı kendini. Hiç bir şey düşünmek istemiyordu, hatta akan gözyaşlarını bile geri çekti içine, çünkü hepsini Dost'a saklıyordu.

       Karanlık otobüsün içinde kalan karanlık yüzlere baktı, sanki her biri onun halinden hissedardı. Yalnız başına oturan yaşlı bir teyze, nereye gideceğini bilmeden umutsuzca oturan bir genç ve hayat yorgunu bir çok beden, işte kadro tamamdı. Hemen köşede, ay ışığın hiç uğramadığı, karanlık biroturak vardıve tamamlamak için bu uğursuz tabloyu, o da geçti yerine. Otobüs durdu kalktı, bir çok beden indirip aldı. Herkesin yeri önceden belirlenmişti sanki. Yalnız oturan teyzenin yanına yalnız bir amca oturdu. Umutsuz gencin yanına bir tanesi daha eklendi.

           Böylece geçen otobüs yolculuğu sonunda bir yerde bitti. Araç durunca ilk inen kendisi oldu. Koşar adımlarla ilerledi Dost'un,evine aklında kalan bir adresle.Daha evvel bir kere gelmişti buraya. O zaman da yine bir şeylerden kaçıyordu. Birbiri ardına sıralanmış evler gecenin karanlığında kaldığı için ayırt edilemiyordu. Sadece silik bir numara vardı aklında, kırk dokuz , üç yüz bir. Telefon çalmaya başladı, arayan Dost'du. ''Alo, geldin mi nerdesin?'' merak edilmek hoşuna gitmişti. ''Evet geldim. Ama evi bulamıyorum, sol tarafta mıydı yoksa sağda mı?'' diye sordu büyük kapıdan girerken.

           Apartmanın önüne geldiğinde duraksadı, basamadı zile hemen. Anlatacaklarını düşünüyordu. Doyasıya ağlamak, kendisini Dost'un kollarına bırakmak istiyordu. Kapı açıldı. Yavaş yavaş çıktı merdivenleri. Ve işte Dost orada, kapının girişinde gülümseyerek kendisini bekliyordu. Utandı, başını önüne eğdi. Dost, elini uzattı, o da tuttu, sıkı sıkı, hiç bırakmak istemedi. ''Hoş geldin'' dedi Dost, gülümsemesini devam ettirerek. Dost'un yüzü aydınlıktı, dışarıdaki karanlığa inat. Koridorun loş sarı ışığı hafif dokunuşlarıyla aydınlatıyordu bu iki bedeni. Ve sıkıca sardı onu Dost, ne kendisi bir şey söyledi, ne de öteki bir şey sordu. Bir müddet kaldılar öylece. Sanki tüm sıkıntılar çoktan akıp gitmeye başlamıştı bile.




            “Ve bazen bir dost kucaklamasıdır lazım olan, hani şöyle sımsıkı.”






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder